Kayıtlar

2009 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Bana Müsade Can'lar

Resim
( 03 12 09 ) Bana müsade can'lar. Ne ara büyümüşüm askere gidecek kadar, bilmiyorum. Ama vakit geldi işte ağalar, gidiyorum... Buradan Bileciğe, oradan da kısmet artık. 15 aylık bir serüven ve farklı bir hayat... Geride bıraktıklarım var mı ? Kim bilir... Şairin gidişi de şairce olsun bari; Hoşçakalın anılarımı bıraktığım insanlar, Mutluluğu için dövüştüğüm insanlar, Yedi bölge, dört deniz, Yedi iklim, altmış yedi şehir, Okullar, mahalleler, köprüler, tren yolları... Deniz kıyıları, balıkçı motorları, takalar, Asfalt yolu boyu dizilmiş fabrikalar, Ve işçiler ve köylüler... Hoşçakal ülkem Hoşçakal anne, hoşçakal baba, kardeşim, Hoşçakal sevgilim, hoşçakal dünya, Hoşçakalın dünyanın bütün halkları, Sınırlı olmayan mekâna, Sınırlı olmayan zamana gidiyorum ben; En sevda halimle, en yaşayan halimle, Gidiyorum dostlarım, Hoşçakalın, hoşçakalın... ( ersin egün )

Babam Derdi ki

Yaşayacaksın oğul! yaşayacaksın bir ağaç gibi, dimdik! Zamanı gelecek bir rüzgarda yaprakların dökülecek Zamanı gelecek güneş açacak yeşereceksin ta ki gelip biri seni söker kökünden alır işte o vakit ölürsün oğul... Ki ağaçların ölüleri, başka yerlerde can bulur. Örneğin; kağıtta, kalemde, kulübede... Birinin ocağına ateş olursun, ya da yemek yediği masası. Ev olursun, eşya olursun, Yine de can bulursun. İşte bu yüzdendir ki oğul, bir parçan kalsın istiyorsan biryerlerde; Yaşayacaksın bir ağaç gibi, dimdik! Emrah Ateş ( 2009 ) Sbah namazlarından sonra baba eli öpülmeden geçen 6 yıl. Sizin için halen bir şey ifade eder mi bilmem ama, bayramlar renkli, krepon bir hatıra halen benim için... Hepinize iyi bayramlar...

Orhan Veli'nin ölümü ve mezarı

Resim
10 Kasım 1950`de Ankara`daki bir belediye çukuruna düşen Orhan Veli bu olayı önemsemez ve İstanbul`a döner. Bir kaç gün sonra, 14 Kasım Salı günü, bir arkadaşının evinde öğle yemeği sırasında fenalaşır. Hastaneye kaldırılır. Alkol zehirlenmesi teşhisini koyan doktorlar, bu doğrultuda tedavi uygularlar. Ancak saat 20.00`da komaya giren Orhan Veli, bütün çaba ve yanlış tedaviler sonucu saat 23.20`de, Cerrahpaşa`da... Ölümünün nedeni, 15 Kasım 1950 Çarşamba günü çıkan akşam gazetelerinde `alkol yüzünden zehirlendi` olarak duyurulur. Ankara ve İstanbul radyolarının yanı sıra, Roma, Paris BBC ve Amerikanın Sesi radyoları da aynı anda tüm dünyaya duyururlar. Oktay Akbal da bu haberi radyodan öğrendiğini söyler ki bakın kim duyurmuştur: `Orhan Veli`nin ölümünü 14 Kasım 1950 akşamı Ankara Radyo`sundan, Dranas`ın ağzından duymuştum. O gün İstanbul`da ölmüş, Dranas da konuşmasında bunu hemen dinleyicilerine bildirmişti. ` 16 Kasım günü Sanat Dostları Cemiyeti tarafından yüzün

Gökkuşağı hikayesi

Resim
En son ne zaman gökkuşağı görmüştüm. Hafızamı zorladığımda beni ortaokul sıralarına götürüyor. Okuduğum okuldaki sınıfımın camından baktığınız zaman ihlas holdingin binası gözükürdü. Bize çocukken öyle ulaşılmaz gelirdi ki o bina, çünkü gördüğümüz en şekil binalardan biriydi. Gerçi yıllar sonra bir iş olayı yüzünden girdim o binaya. Labirent gibi vallahi kayboluyordum. Neyse... İşte en son ortaokulda iken o camandan baktığımda, ihlas holding binasının tam da tepesinde görmüştüm gökkuşağı. Hani şiir falan yazdığım için daha bir bağımlıyım bu olaylara niyeyse. Salıncağa, gökkuşağına, miskete... Ne bilem bu tür şeyler beni hep çocuklaştırıyor ve cocuklaştırmaya da devam edecektir. Sabah alarmın zırıltısı ile uyandım. Pazartesi sabahları uyanmak daha bir zor oluyor zaten. Sonra yola koyuldum. Dışarıda yağmur. Başımda şapkam. Tramvaya bindim bir müddet sonra. Sultana hmet durağına gelene kadar farketmemiştim gökkuşağı çıktığını. Zaten o kadar tıkış fıkış gidiyorsun ki aklın sürekli

Kardeşçe büyüyebileceğimiz biryer var mı bildiğin ?

Resim
Bir çocuk anımsıyorum. Doğuda. Hani birçoğunuzun sevmediği yerde...Hani her çocuk gibi oradakilerinde, nerede doğacaklarını seçemedikleri bir yerde. Belki Diyarbakır, belki Kars, belki Hakkari. Herneyse... Bir soru anımsıyorum. Doğuda. Hani birçoğumuz gibi, orada büyüyen çocuklarında sahip olmak istedikleri oyuncaklara sahip olamadıkları biryerde... Baba ‘’ mayın nasıl dünyaya gelir’’ diye soruyorlar. Tıpkı bizim ‘’baba ben nasıl dünyaya geldim’’ sorularımızdaki aynı masum ifade ile... Oysa ki; hepimiz aynı halayın birer zılgıtlarıydık. Ölümüde vardı bu dünyanın, gördüm. Türk’te de,Kürtt’e de, Çerkez’de de, Gavur’da da gördüm... Hepsinde aynı acı.. Sadece lisanlar değişik. Sadece yazılışları değişik. Sadece sesleri değişik. Ama aynı acı... İnsanız biz! Gözlerimizin renkleri farkı sadece, oysa ki; gözyaşlarımızn rengi aynı... Hani bu ayak basmaya korktuğunuz yerler varya, ben orada büyüdüm. Orada doğdum. Siz trafik gürültüsünden şikayetçiydiniz, ben ise bomba seslerinden. O kadar yalnız

Nesnesel Değerler ve Bir Teşekkür Yazısı

Resim
Hediye almayı seviyorum, bu bir gerçek. Almak derken bana hediye verilmesi yani. Hediye vermeyi de severim ama hediye verebilmeyi, seçmeyi çok beceremem. Ama hani çöp de olsa hediye olsun derler ya öyle işte. Çünkü nesnelerin değerine inanırım. Çünkü nesneler; anıları, kişileri hatırlatır bana. Baktıkça birini hatırlamak, hatırlanmak güzel... Misalen bundan bir yıl önceki kız arkadaşımın yere düşen tokasını kumbarama atmışım. Atmışım diyorumçünkü unutmuşum. Malum insan hayatı anılarla dolu. Her an yeni şeyler yaşıyorsun ve ister istemez bazı şeyleri unutuyorsun. Geçenlerde kumbaramdan para tırtıklarken buldum. Beni bir yıl önceki anılarıma, yaşadıklarıma, duygularıma götürüverdi mavi bir toka. Hani ıssız adamın o meşhur bardaktan yere düşen toka sahnesindeki gibi. Adamın tüm hayatını yıkmıştı ya, ama çok şükür bende öyle birşey olmadı :) Neyse Sezin Ablam bana ne zamandır bir Sait Faik kitabı getirecekti. Ne zaman görüşsek hani kitabım ? diye soruyorum. Sonunda getirdi. O da bir hediye

Şair ve Şiir Üzerine Cemal Süreya bakışı Ve de Unutulmuş Bir Özür

Resim
Uzun zamandır bir özür borçlyum aslında size. İstanbul'da yaşayan insanlara nasıl olurda Taksim'deki kitap fuarından bahsetmem ben. Hem de hergün gittim. Hem de hergün mutlaka aldım kitap. Hatta kitap bile sattım. Kitap fuarı dediğimde aslında sahaf fuarı. Özür gerektiren yanı da bu ya. Yeni çıkan şeyleri bulmak kolay, eskileri bulma fırsatını kaçırttım size özür dilerim... Oradan aldığım kitaplardan biri. Cemal Süreya'yı şair olarak biliyoruz ya biz, sadece de şiir kitapları var biliyoruz niyeyse. Oysa ki Adam Yayıncılık 1982 yılında '' Günübirlik '' diye bir kitabını yayınlamış Cemal Süreya'nın. Ger.çi yky 'de yayınladı daha sonra. Neyse... Kitapda 1975-76 yılları arasında Politika dergisinde yazdığı deneme yazıları var. O zamanlara bir de Cemal Süreya'nın gözünden baktım. Keyifli bir kitap tabiki. Zaten kitabın daha ilk başlarından bir yazısının sonunda şöyle birşey diyor; '' Çünkü şiir dili, genel dilin, günlük dilin süslüsü ya da soy

Oyuncağıma Hitaben

Resim
6 yaşlarındaydım. Bir oyuncak bebeğim vardı. Bir ismi yok. Ama 20-25 cm boylarında mavi bir şortu vardı. Şortu aşağı indirdiğinde işerdi. Suyunu ayak tabanından doldururdum. Hiç yanımdan ayırmazdım. Kimin kucağına otursam o bebeği üzerine işetirdim. Çok azarişittim o oyuncak için. Ama bir gün ne olduysa kayboldu gitti. Üzerinden 14 yıl geçtiği halde hala her girdiğim oyuncakçıda arar dururum. Ah oyuncağım kim bilir şimdi neredesin. Umarım seni kaybettiğimde, seni benim kadar sevecek bir çocuğa rastlamışsındır. Oyuncağım'a topuğundaki tıpasından dolardı suyu şortunu indirirdim işerdi… daha 6 yaşındaydım. eğleniyordum… ama kayboldu…. 6 yaşındaydım- ve, ilk o terketmişti beni. bir dahada bulamadım ne onu, nede benzerini… 6 yaşındaydım - ve ilk defa hayal kırıklığına uğramıştım kim bilebilirdi ki bir oyuncak bir çocuğun ömrünün yarısı… emrah ateş.

Dünyanın bilinen ilk şiiri

Resim
Dünyanın (bilinen) ilk aşk şiiri, İstanbul Arkeoloji Müzesinde sergilenen,1889′da Bağdat’ın 150km uzağındaki Sümer kenti Nippur’da bulunmuş 4 bin yıllık bir tablet üzerindeki şiirdir. ABD’li Sümerolog Samuel Noah Kramer’in çevirdiği tableti, Türkiyenin ilk Sümeroloğu Muazzez İlmiye Çığ Türkçeye çevirmiştir. Sümer inancına göre, toprağın bereketini ve verimli olmasını sağlamak amacıyla, Kral’ın yılda bir kez Bereket ve Aşk Tanrıçası Ellil yerine bir rahibe ile evlenmesi kutsal bir görevdi. Bu şiir Kral Şusin için seçilmiş bir gelin tarafından yeni yıl bayramını kutlama töreninde söylenmek üzere kaleme alınmıştı ve ziyafetlerde, şölenlerde müzik, şarkı, dans eşliğinde söyleniyordu. İşte o şiir: Damadım, kalbimin sevgilisi. Güzelliğin büyüktür baldan tatlı. Aslan, kalbimin kıymetlisi Güzelliğin büyüktür baldan tatlı. Benim değerli okşayışlarım baldan tatlıdır. Yatak odasında bal doludur. Güzelliğinle zevklenelim. Aslan seni okşayayım. Benim değerli okşayışlarım baldan tatlıdır. Damadım be

Dağlarca- Bir dönüm- Bir şiir- Bir anı

Resim
Birgün arkadaşımla karşılıklı oturmuş entel muhabbetler yapıyorum. Hani yazıyorum ya paso o yüzden entelim. Bir de sağolsun arada şair der. Neyse soruverdi birden; Yahu sen nasıl birini seversin ? O zamanlar cebimde taşıdığım ufak bir kağıt parçası vardı. Artık yapmıyorum böyle şeyler nedense.. Şiir vardı cebimde. Dağlarca'dan. Çıkardım al dedim oku; Yüreği taştan bile olsa kızın Ben sevdim mi Çabucak buluşuruz O taş çağında... Dedim işte böyle... Bugün Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın 1. ölüm yıldönümü. Yusuf Hayaloğlu diyordu ya, bütün güzel insanlar ölüyor birer birer diye, hakkatende öyle... Saygıyla anıyoruz...

Atilla değil Attila İlhan

Resim
Memleketimin son şairlerlerinden biri belkide. Yeni kuşağında en sevdiği isimlerden. Zamanında kızarkadaşına Nazım'dan bir şiir verdiği için falakalanan bir şairdir. O yüzden de yurdum şairidir zaten. Yalnız ismini de yanlış bilenler var. En kızdığı noktada buydu ustanın. Sanıldığının aksine Atilla değil Attila (iki t ile ) 'dır adı. Ustanın aramızdan ayrılışının 4. yılı. Özledik be seni kaptan. Duru duru birşeyler yazan kim kaldı ki ? Beni koyup gitme beni koyup gitme ne olursun durduğun yerde dur kendini martılarla bir tutma senin kanatların yok düşersin yorulursun beni koyup gitme ne olursun bir deniz kıyısında otur gemiler sensiz gitsin bırak herkes gibi yaşasana sen işine gücüne baksana evlenirsin çocuğun olur beni koyup gitme ne olursun sonun kötüye varacak beni koyup gitme ne olursun elimi tutuyorlar ayağımı yetişemiyorum ardından hevesim olsa param olmuyor param olsa hevesim -yaptıklarını affettim- beni koyup gitme n

İnsanların Türküleri Kendilerinden Güzel

Resim
Müzik ruhun gıdasıdır lafı- ne doğru bir laf... Bazen düşünüyorum müzik olmasa ,şarkılar olmasa ne halt ederdik diye. Her tür müzik dinleyen bir insanım. Mp3’ümü açıp listeyi vereyim size yok-yok... Arabesk, yabancı, türkü, caz,rock, şiir, hatta rodrigonun gitar konçertosuna kadar. Ama türkülerin yeri başka-bambaşka. Bilmiyorum belki de doğulu olmamadan dolayıdır. Doğulullardaha bir bağlıdır türküye. Ne zaman ki birerden saz sesi yükselir ben orada hüzün bulurum- mutluluk bulurum-hayat bulurum... Barış Manço diyor ya; ’’ uzaklarda bir yerlerde türküler söyleniyor, biliyorum’’ diye, ne doğru demiş. Türkü dinlediğim kadar Cengiz Kurtoğlu’da çok dinlerdim. Hala dinlerim ama azalttım artık. Arabesk gerçekten insan sağlığına zararlı. Bir süre sonra gözlerindeki fer sönmüş, yüzün düşmüş, sanki her an biryerinden jilet çıkacak ve kendine faça atacakmışın gibi bir biçimde geziniyorsun. Ama türküler öyle mi; kah ağlatır- kah oynatır... Çok istedim saz çalmayı, hala da isterim. Ne yazık ki bir k

Bir resim yeter!

Resim
Birgün gazetesinin 6. yıl kapağıydı bu resim. Onur Caymaz demişti bir kere bana; İnsan annesinden aldığı genler yüzünden nasıl suçlu olabilir ?

O daha bir çocuk

Resim
Ceylan... Henüz 14 yaşında Bir arkadaşın bogunun başlığında vardı bu türkü Gezme ceylan bu dağlarda seni avlarlar Nasıl içim sızladı Artık bir daha dinleyemem ben o türküyü Ne zaman duysam aklıma ‘’ceylan '' gelir Neden öldü ceylan ? Yada neden haber edilmedi hiç ? Bazı sol gazeteler yazmasa birgün gibi taraf gibi kimin umurunda ? Bazı blog sahiplerinden başka kimin umurunda ? Kaç kişi yazdı ? Havan topuyla öldü Ceylan Savcı bile can güvenliğim yok diye gidemediği bir yere Devlet insanlarının barınmasına izin vermiş Kendi insanlarının kazaya kurban gitmesine izin vermiş Annesi eteğinde toplamış kızının parçalarını Battaniyeye sarıp götürmüşler otopsiye Başbakan anca Gazze'de ölenler için bağırsın Kendi insanları için neden bağır mıyor ? Ceylan için neden kimse bağır mıyor ? Neden ????? Ahmet altan yazmış; Eğer diyor zengin bir semtin zengin bir kızı olaydı diyor bütün medya günlerce haber ederdi... Doğru... Fakir isen haberlere bile konu olamıyorsun... Ama Allah’ın bile unu

The Terminal üzerine geç kalmış bir yazı

Resim
Özür Dilerim Tom Hanks Abey. Seni bu kadar sevipde geç yazdığım için. Ayem sori... Geçen Cumartesi birşeyi daha fark ettim Tom Hanks’i çok seviyorum malum.. Bunu bilmiyorsunuz tabi Ama benim hatam hiç bahsetmedim Beni bilenler biliyor dünyaya bir daha geldiğimde Tom Hanks’in kardeşi olmak istediğimi Malum adam müthiş bir oyuncu Ne zaman bir filmini izlesem sanki abim oynuyormuş gibi oluyor Sonunda Tom Hanks’in öldüğü filmlerde az küfretmedim Yalnız işte yine geçen cumartesi bir filmini çekti canım Ekmek gibi su gibiçekti yani The Terminal... Durur muyuym çıkardım arşivden açtım Yüzlerce film var bende- hepsinide izlemişimdir Sıkıldım da artık film izlemekten diyebilirim Ama ne zaman görsem izleyeceğim filmlerden biridir ki the terminal Ve de en sevdiğim film olduğu için bildiğin canım çekiyor işte. Konusu; Tom abey Rusya’lıdır. Tam New York’a uçarken o sırada Rusya’da hükümet devrilir. Havaalanına indiğinde sadece işini görücek bir iki cümle ingilizce biliyordur. Pasaportu iptal edilm

Biraz Orhan Veli- Biraz Sunay Akın Olmak :/

Resim
Orhan Veli gibi olmak. Aslında onun şiiri gibi olmak. O şiiri yaşamak, hissetmek... Oluyor işte. Aslında biraz da Sunay Akın gibiyim bu gece Aslında biraz ayrılık gibiyim Ayrılık şiirleri gibiyim bu akşam. Kendimi anlatamamaktan yakınıyorum O yüzden Orhan Veli Tiren rayı gibi de oluğum için Sunay Akın'ım Saçmalıyorum işte belli değil mi ? Bari hangi şiirler gibi olduğumu paylaşayım... İki rayı gibiyiz Bir tren yolunun Yakın olması neyi değiştirir Son istasyonun ? sunay akın Ağlasam sesimi duyar mısınız, Mısralarımda; Dokunabilir misiniz, Gözyaşlarıma, ellerinizle? Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel, Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu Bu derde düşmeden önce. Bir yer var, biliyorum; Her şeyi söylemek mümkün; Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum; Anlatamıyorum. Orhan Veli Birgün bu şairinde tireninden iner umutları, doğru durağa gelirse...

Gizemli Tavuk ( gizemli olaylar yazı dizisi 1 )

Resim
Sıkı durun! Bugün size yaşadığım en gizemli olaylardan birini anlatıcam Yalnız dikkat ettimde bayağı bir gizemli olayım varmış yahu. Neyse sadete geleyim. Henüz 8-10 yaşlarında filanım Allah bilir 9'umdur ha. Neyse... Eve gittim, annem salonda oturuyor. Yalnız o zamanlar bir gecekonduda kalıyoruz O da gece nasıl konduysa salona gitmek için ilk mutfakla karşılaşıyorsun Kapıyı açar açmaz mutfakta tezgahın üstünde bir poşet gördüm Yeşil bir poşet! Bir baktım içinde kafası olmayan bir tavuk Tüyleri neyim duruyor hala Tırstım tabi haliyle. Çocukken kafası olmayan neyi görsen tırsarsın. Anneme seslendim -anneeee burada kafası olmayan bir tavuk var !! - ne tavuğu oğlum manyadın mı - valla anne aha gel bak annem geldi mutfağa - piiiii - anne piii'lediğine göre sende ilk defa görüyorsun. kim bıraktı acep - baban bırakmıştır belki. ben uyuyorumdur uyandırmamıştır akşam babamın gelmesini bekliyoruz. babamı kapının önünde bekliyorum. o zamanlar cep telefonu kullanmıy

Umut

Resim
Bunu neden yaptım acaba. Yani bayramın ilk günü sabahı neden Umut filmini izledim. Hele ki arkadaşımın bak ağlarsın neyim uyarılarına rağmen Kulak asmadım çünkü filmlerde ağlamam Tamam yalan söylemeyeyim gözlerimin dolduğu filmler olmuştur Ama filmlerde ağlamam Normalde bile çok nadir ağlarım çünkü. Ama bayramın ilk sabahı Bayramları pek sevmem Önceki yazılarımda da bahsettim ve yinelemeyi de pek sevmiyorum Hani o hep dediğim '' öpemediğin bir çift yaşlı el üzüntüsü '' Filminde konusunu pek bilmiyorum Meğerse bir baba oğul ilişkisiymiş Film daha başlar başlamaz acıklı sahnelerden dolayı bir tuhaf oldum Belli ki benim canım bayağı sıkıntılıymış Filmin son 20 dakikası hepten damarımda gözyaşı olarak akıyor Ve en sonu Özlem Taner'in '' seher inende '' türküsünü dinlediniz mi bilmem Mükemmel bir türküdür Mükemmel bir sestir Özlem'in sesi Sabahat Akkiraz'ın veliahtı ilan ettim kendimce O türküyü tamda final türküsü yapmışlar Ama cuk oturmuş yani Ç

Daisy

Resim
Hani her şaririn olur ya sevdiğine takma isimleri. Kendilerini kısıtlamamak için başka isimlerle seslenirler sevdiğine. Çünkü ya başkasınındır o- yada men etmiştir adını kullanmaktan. Mesela Özdemir Asaf'ın Lavinia'sı gibi... Adını kullanamadığım bir sevdadır Daisy... Sen Daisy Sen gözlerimin ufku oluyorsun Hasretin en acı yanı Ve sevdanın en tatlı yanı Sen Sen içinden geçtiğim sokak oluyorsun bazı bazı Sırtımı yaslamayı sevdiğim O bahçedeki ağacım oluyorsun Sonra o ağacın meyvesi Her ısırıkta biraz daha istiyorum senden Sonra bitiyorsun Ama bitmenin en güzel yanı da bir daha açacağını bilmek oluyor Sen Daisy Sen Sonu hep sevmiyor çıkan papatya oluyorsun... Emrah ateş 20 09 2009 12:31 sefaköy bir şairiin odası

Yılın espirisi ödülü.

Resim
Bayramın ilk günü. En büyük ablaya gidilir Adı Aygül. Kendi de hem ay gibidir hemde gül... Bu yazıyı okuyacaklar baştan yalakalık yapayım dedim Ve ekran başında yine yazıyı okuyacak olan 3 adet ablamkızları. Sevgiler size Hanifem Habibem Haticem Çaktırmayın küçükten büyüğe sıraladım Neyse işte. Bir ablaya uğramayı bu kadar uzatmamak gerek Yemek faslı. Yediğim içtiğim benim olsun anlatılmaz. Geçen bir iki yazı önce bahsettiğim 3d gözlük muhabbetini anlatmak istedim Ejdadım 3d mi görmüş ? Tuttuğuma bahsediyorum '’ Yahu süper birşey kesin gidin. Sanki yanında gibim oluyor bla bla bla ‘’ Sonra o ana kadar sesini çıkarmayan ablamdan şöyle bir soru geliyor Yalnız olayı dinlemediği sorudan belli Sinemada gözlük mü takılır ? Ve işte ödüllüüüü espriiiii Hanım yazlık sinema ya o yüzden ! Enişte süperdi ne diyem saa. Ayrıca demiştim benimolduğum yerde benden iyi espri yapma. Veririm internete diye İnanmadınız bana. Al işte Sevgiler iyi bayramlar... Hep gülün emi...

Biliyorum Sana Giden Bütün Yollar Kapalı

Gece gece. Tamda uyumak istediğim vakitler. Gönül yarasındaki o meşhur sahneyi izliyorum. Sırf trürküsü için. Hani Aynur Doğan çıkıp kürtçe bir şarkı söylüyor ya, ne de güzeldir o türkü, ne de güzeldir onun sesi. Gece gece... İşte yine asabımın en üst boyutu o türkü. İçimin en acıyan yanı oluyor. Dağların inciri Dağların güzeli İncir ağacısın Gam götürensin diyor... Sonra yeter bu kadar artık uyuyayım derken, sağolsun Yeşim msn'den bir şiir atıyor bana. Tabi atmasının sebebide yine benim. Yeni bir şiir yazıyorum, yorum yapsın diye ona gönderiyorum. Yorumda yapmıyor gerçi. Bana başka bir şiir atıyor ve olay budur diyor. Olay tabi ki o olacak diyorum. Şiir Cemal Süreya 'nın... Sonra zaten uyuyamıyorumda tüm gece. Canımın sıkkınlığı artıyor. Yaralarım deşiniyor. Aslında daha yara olmadığı için akan acıya şiirle pansuman yapıyorum. Bilgisayarı kapatım yatağımda uzun bir süre Cemal Süreya okuyorum. Malum şiir acının reçetesi. Nedir aslında bu acı. Vallahi benim değil bir arkadaşın a

Sende başını alıp gitme

Resim
ben suyumu kazandım da içtim ekmeğimi böldüm de yedim alkışı duydum ihaneti gördüm sesim de oldu sessizliğimde seviştiğimde oldu benim sen de başını alıp gitme ne olur ne olur tut ellerimi hayatta hiç bir şeyim az olmadı senin kadar ve hiçbirşeyi istemedim seni istediğim kadar sende başını alıp gitme ne olur ne olur tut ellerimi... cem karaca... ustayı saygıyla anıyoruz...

İyilik meziyet olmuş

Geçen hafta, Kadıköy'deydim. Metrobüs durağından sahile doğru yokuş yukarı çıkıyordum. Yaşlı bir amca gördüm. Sırtında çuvalı. Bir süre arkasından onu seyrederek gittim. Sonra yoruldu tabi. Belli ki çuval ağır. Kenara geçti oturdu. Yanından geçtim. 3 saniye ilerledikten sonra '' napıyorum lan ben yardım etsene adama '' dedim, kendi kendime... Sonra döndüm dedim '' babo yardım lazım mı'' Babo dedim, çünkü; yüzündeki ihtiyar emekçi suratı ile tam bir babo idi. Belli ki doğuluydu da. Babamı da hatırlattı bana. Babam da böyleydi. Yaşına bakmadan yükü atardı omzuna. Bilirim ki o tür adamlar hep bir kamburlaşma korkusuyla yaşar. Hayatın yükü hep üzerindedir çünkü. Sonra adam dedi '' yok kurban allah razı olsun'' Üzüldüm. Sorumu tekrar yineledim. Yine istemeyince üstelemek istemedim. Çünkü öyle bir hal aldık ki Eğer biri sana yardım ediyor ise '' acaba neden yardım ediyor lan'' diye düşünmeye başlıyor insan

Müzikal bir Nazım; Farid Farjad

Resim
Gözlerinin maviliği Gözlerinin yeşilliği Gözlerimin karası Tüm karşıt renkler bir olur mu ? Oluyor işte bir keman akşamında... ( emrah ateş ) Farid Farjad, 1938 yılında Tahran’da (İran) doğdu. Fars Halk Müziği’nde çok derin bir birikime sahip olan Farjad, keman ile Batı Klasik Müziği üzerinde de çalışmalarda bulundu. Batı Klasik Müziği üzerindeki çalışmaları Fars müziğinin gelişiminde büyük öneme sahiptir. Kendisini tanımam yine feysbukta paylaşılan bir video sayesinde olmuştur. Böyle bir Usta’yı tanımamam ne büyük ayıp. Feysbukda denk geldiğim ‘’ golha ‘’ isimli müziği adeta beni günlerce yiyiyp bitirmiştir. Her gece yatağa uzanır, gözlerimi kapatır üst üste dinlerim. Tüm gün hiç durmadan o müziği dinlemişliğim bile vardır. Sonra; Farid Farjad’ın biraz araştırmasını yapıp beş albümü daha olduğunu öğrenmiş bulunmaktayım. Anroozha 1 (1989) Anroozha 2 (1989) Anroozha 3 (1990) Anroozha 4 (1997) ve Anroozha 5 (Eylül, 2006) Farid Farjad ilk kez kemanla 4 yaşında tanıştı ve bir daha elinden

Posta Gazetsi Şiir Bölümü

Resim
Gayet eski bir resim aslında. Bir o kadar da popüler oldu. Olmayacak gibi de değil. İlk okuduğumda yerlere yatmıştım gülmekten. Bu konu hakkında birşeyler yazmaya yerim yoktu. Artık var dedim yazayım bari... Aslında benim anlamadığım şu. Ya oradaki çalışanlar okurlarla dalga geçiyorlar- yada hiç şiirlere bakmadan yayınlıyorlar. Hiç olmadı ne bileyim, amatör şair köşesi ya, o yüzden yayınlıyorlar. Hani amatörler işte. Sıçıp batırmışlar demek için. Yalnız hem amatör olup hemde yayınladıkları şiir sahipleri nasıl yıllardır ( mesela bu adam 46 yıl demiş )şiir yazmış oluyor orasını bilmiyorum. Ben o gazetede çalışsam ve bana atsalar bu şiiri – şiir sahibini arar küfür ederim. Gel gör ki posta gazetesi resmen okura küfürediyor... Belki ticari açıdan düşünülecek olursak; haydar hoca’nın saçma ama bizi sürekli güldüren bir köşe için sırf aldığımız olmuştur bu gazeteyi. Gereksiz sağlık ve rüya tabirleri v.s. ıvır zıvır bir ton şey. Adam bildiğin blog açacağına gazete açmış. Başka bi

Amelie Poulin’i sevmek için nedenler

Resim
Haftada en az 10 adet olmak üzere film izleyen bir insanım. Tabi bu rakam dizi çılgınlığına başlamazsam oluyor. Bu kadar film izliyorsam haftasonlarını genellikle evde kös kös oturarak geçirdiğimi anlamışsınızdır. Ya hava sıcak olur- ya soğuk olur- hiç olmadı param olmaz çıkmam. Üşeniyorum, öyleyse yarın... İzlediğim filmlerin en beğendiklerim arasında 1. sırayı Le fabuleux destin d'Amélie Poulain - Türkiye’de Amelie olarak 2001 yılında yayınlanan film diyebilirim. Tam bir fransız bombası. Hatta Fransızlar bu filmi numune alıp, buna benzer birçok film daha çevirmiştir. Lakin favorim Amelie.... Amelie’nin başrol oyuncusu, bu filmle ünlenen Audre Tautou’dur. Audrey Tautou; Fransa'nın Beaumont şehrinde doğmuştur. Erken yaşta komediye ilgi göstermiş oyunculuk okulu Cours Florent'te eğitim almıştır. 1998 yılında Canal+ sponsorluğunda düzenlenen 9. Béziers Festival'ine katılarak en iyi aktris seçilmiştir. Yönetmen Tonie Marshall'ın dikkatini çekerek César ödülü alacak ola