Kayıtlar

Eylül, 2011 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Son zamanlarda...

Resim
                                                                  - moda sahili Bu aralar sık sık kendimdeki değişimleri gözlemliyorum. Eski arkadaşlarla konuştukça '' yahu sen çok değişmişsin'' deyip duruyorlar. Peki nedir bende ki bu değişim pek bilmiyorum aslında. İnsan kendinde değişen şeyleri göremiyor, kendine dışarıdan bakmadığı için . Ama yine de ufak tekef bazı şeylerin ben de farkındayım. Örneğin daha az kitap okuyorum. Sahaflara gidip kitap satıp, oradaki adamları muhabbetlerimle esir almıyorum. Taksimdeki Leman'a daha az gidiyorum. Daha az buzlu limonata içiyorum. Daha az geziyorum, daha az şiir yazıyorum. Daha az aşık oluyorum en önemlisi de. İnsanların gözünün içine daha az bakıyorum. Daha sık yargılıyorum insanları ve kendime daha çok bahane buluyorum mutlu olmamak için. Cesaretimi ve içimdeki romantizmi yitirdim sanki. Önceleri biri gelip de bana yahu sen nasıl birini seversin dediğinde cevap olsun diye cebimden fazıl hüsnü dağlarca şiirleri çık

şimdi ben bunları neden mi anlatıyorum

Resim
                                                          2009- dolmabahçe- tebessüm Şimdi bir türkü dinliyorum. Çok uzun süredir dinlememeye ve söylememeye yemin ettiğim bir türkü. Ama bozdum işte tövbemi bir eylül akşamında... Cengiz Özkan'dan- bir ay doğar çalıyor şu anda. Nasıl da anılara büründüm bir bilseniz. 2006 yılında adam akıllı aşık olmuştum birine. Ayrıldığımız gün onun gözlerinin içine bakarak içimden bu türküyü söylemiştim. Kendi kendime '' madem soysuz gönlün bende yoğudu niye doğru yoldan şaşırttın beni '' dedim. Çok şey söyledim içimden ama o hiçbirini duymadı. Öyle gençtim ki gurur aşktan öte geliyordu o zaman. Hayattaki en büyük pişmanlıklarımdan biri bana uzattığı kağıda bakmadan fırlatıp atmamdı. Ne yazıyordu acaba ? Kendimi o an Kadir İnanır filminde gibi hissetmiştim çünkü. Hani Murathan Mungan diyor ya; bazen ona bişeyle yazarsın.yazar silersin yazar silersin . o hiç birini okumamış olur ama sen hepsini söylemiş olursun - diye öy

içimizdeki şeytan

Resim
Onu ben çocukluğumdan ilk rüyalardan tanırım yalnız yürüdüğüm zaman odur arkamdaki adım onun korkusu içimde ürkek bir dünya yaratan… ömer haykırır gibi tekrarladı; ‘’ evet evet onun korkusu… içimde bu ürkek dünyayı yaratan onun korkusu… bu ben değilim. Ben başka bir şeyler olacağım… yalnız bu korku olmasa… hiçbir şeyi bana tam ve iyi yaptıramayacağına emin olduğum bu şeytandan korkmasam…. Sayfa 53 bu arada şiirlerimin olduğu blogu demiştim değil mi; sairinsharfi.blogspot.com

erken kaybedenler

Resim
Polisiye romanları ve Behzat Ç'den tanıdığımız Emrah Serbes- ki kendisinin adaşım olması benim için büyük bir mutluluk-; yeni kitabı ( yeni dediğime bakmayın 1 yıl olacak neredeyse ) erken kaybedenler de ergen zamanlarında yaşayan çocukların hayata da erken atılımlarını anlatıyor. Kitabı Behzat Ç'nin büyük hayranı olan bir arkadaşım hediye etmişti. Türk tv dizileriyle pek aram olmadığı için, daha doğrusu televizyon başında pek zaman geçirmediğim için hiç izlemedim Behzat Ç'yi. Şu anda bile tek takip ettiğim dizi var o da leyla ile mecnun. Aslında erken kaybedenler'i de bu denli sevmemin nedeni leyla ile mecnun dizisi ile aynı. Sebep; doğallık... Kitap okuyucuları olarak genellikle okuduğumuz kitapta hep çetrefilli, altını çizecek sözler ararız. Ama kitap okumak da müzik dinlemek gibidir. Bir süre sonra sözlerini unuturuz sadece melodisi aklımızda kalır. Kitapta da bu böyle. Bir süre sonra karakterleri dahi unutursun, giriş- gelişme ve sonucu kalır aklında. Bir de h

gizemli olaylar yazı dizisi 2 ( serçe )

önceden çok sık yazıyordum bloga, ama benden kaynaklanan bir sorundan dolayı ( sanırım ) bloguma sadece belli kişiler yorum yapabilir. ben bile kendi bloguma yapamıyorum. ayrıca başka bloglara da yapamıyorum. çözümü bilen varsa mail atsın. yoksa böyle ayda bir yazarım anca. çünkü önceden bir iki yorumda olsu okunduğunu bilmek daha bir şevk oluyodu insana. böyle duvara yazıyormuşum gibi biraz. ama olsun bir arkadaşım ben okuyorum mutlaka benim içinde olsa yaz demişmti ya yazalım o zaman.neyse konumuza dönelim llkokula gittiğim zamanlardı yine. oturduğum gecekonduya doğru ilerlerken tam bahçe girişinin önünde yerde bir serçe bulmuştum. sırtüstü yatmış ama hala nefes alıyor. o kadar ufak bir hayvandan o kadar şiddetli kalp atışı nasıl oluyor anlamıyorum kimi insanlar yaralıı hayanı hemen öldürme taraftarıdır acı çekmesin diye. bu kişinin iyi olduğundan mıdır cani olduğundan mıdır hala anlamış değilim? fakat ben öyle yapamadım tabi. evde tezgah üstünde gördüğüm hamam böceğini bile öldü