Kayıtlar

Haziran, 2012 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Bank

Otuz yıldır aynı banka oturuyorum. Her gün cebimde taşıdığım ufak çakı ile yazdığım o harflerin üzerinden bir daha geçiyorum. Otuz yıldır hiç bir şey değişmedi. Yaşım olmuş kırkaltı... Otuz yıldır seni görmedim, senden haber alamadım ama ben her gün aynı saatte buraya geliyor ve o harflerin üzerinden geçiyorum. Hatta bankta oturan olursa onları kaldırıyorum yerinden. Geçenlerde belediye gelip bank'ı sökmek istedi durumumu anlattım güzelce onlara uzun uzun güldüler. ''Ne gülüyosunuz lan piçler'' diyince de aramızda bir kavga başladı. Neyse ki hemen alt tarafta gecekondu mahallesi vardı da herifler hemen örgütlenip gelmişler ellerinde taşlarla. Söktürmedik bank'ı oradan! Ama bir kaburgam söküldü jop yüzünden. Olsun her savaşta verilecek bir zahiyat vardır. Benimki de kaburga olsun kalanıyla idare ediyorum. Mahallenin kahvecisine maphustan çıkarken '' abi sizin gecekonduları yıkmaya gelirlerse haberim olsun'' dedim, sevindi adam. Bu haklı mücadelemi

Garip Mektuplar Serisi -4 ( Kazım Abi'ye )

Resim
Merhaba diye cümleye başlamıyorum. Selamın aleyküm diyeyim. Malum o taraflarda din daha ağır basar... Kazım diye bir arkadaşım var. Sana hiç benzemiyor ama adını söylediğimde ara ara aklıma geldiğin oluyor. Ölüler nasıl susar iyi bilirsin abi. Öyle susuyorum işte. Yeni nesil ya besmelesiz olmuş yada GDO'dan kaynaklı sorunlar var. Kimsenin kimseyi sevdiği yok. Kimsenin hayatına dikkat ettiği yok. Nerede eğlenirim nerede popüler olurum derdinde insanlar. Dışı marka içi turşu dolu hepsinin. Ortalık kız tavlamak için gitar çalmayı öğrenen denyolarla dolu ve onlara kananlarla... Herkes hayatını bulmaca gibi yaşıyor. Aşk iş ve ev üçgeninden hangisi eksikse ilk fırsatta tamamlamaya çalışıyor. Hiçbirimiz işimizden memnun değiliz ama mecburuz. Lanet olası kapitalist düzen! En fenası da birbirini sevmediği halde birbirine alışan o kadar insanla dolu ki İstanbul; '' sevmesem öyle kolay çekip gitmek / yaralı bir kuş gibi'' Beni soracak olursan, şu aralar çok zor döne

Garip Mektuplar Serisi -3 ( ilk aşkıma mektup )

Bir insanın ilk'i olmak zor iş. Çünkü senden önce hayatına kimse girmediyse birinin, hep en güzelini yaşatman gerekir ona. Çünkü bir adı var ''ilk'' Şimdi düşünüyorum da sen bir başkasındasın, sonra senin ne düşündüğünü düşünüyorum. Böyle manyakça huylarım var benim biliyorsun. Her zaman ayıkken düşünülüp sarhoşken söylenen sözleri hep içmeden söyledim. Sen de arsızsın ben diyeyim çatlağım. Ama sana güzel sözler de söyledim zamanında nankörlük etme. ''Gözlerine o kadar uzun uzun bakmamın sebebi arsızlığımdan değil cennet arayışımdan '' dediğimde Shakespeare ile boy ölçüşen biri olarak görmüştün beni. Neyse... Düşünüyorsundur diyorum; ilk onu öpmüştüm, ilk o çiçek aldı bana, ilk o seni seviyorum dedi, ilk o elimi tuttu, ilk onu özledim, sonra yine ilk ona kavuştum... İlk beklentim oydu mesela, ilk ondan mektup bekledim, ilk ondan mektup geldi bana. İlk o şiir yazdı, ilk o şiir okudu o göl kenarında. Bunları düşünüyorsundur değil mi ? Sen bunları

Garip Mektuplar Serisi -2 ( Mısırdaki dedeme mektup )

Mısırdaki Büyükbüyükbaba'ma ( bu büyükler ayrı mı yazılmalı acaba? ) Sevgili dede, geçen kapı'nın zili iki kere çaldı. Ömrümde ilk defa böyle bir olaya şahit oldum. Normalde evim tek odalı olduğu için daha ikinci zil çalmadan açarım kapıyı. Pencereden dışarı bakıp ''kim o '' diye sorma huyumda olmadı hiç.Çünkü ev çift cepheli ve benim oturduğum daire dışarıya değil de karşı binadaki dairenin mutfağına bakıyor. Sırf o lanet olası mutfak yüzünden evin güneşlikleri hep çekili. Güneş varken de yokkende hep çekililer. Çünkü gencim ve yeri geldiği zaman çıplak dolaşmak istiyorum. Karşı dairenin de böyle bir manzaraya rastlayıp iştahları kaçsın istemem. Ama güneşlik varken de hayat çok zor be. Evde kendimi kapana kısılmış gibi hissediyorum. Bildiğin hücre amk! Bu amk lafını da çokdüşünme. Bizim cenerasyonun '' lanet olsun'' gibi birşeyi. Neyse, zaten güneşliği de kim icat etmiş anlamam. Bence güneşliği icat eden adamın, '' güneş girmeyen eve