Kayıtlar

2013 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Kendim ve Hepimiz Hakkında

''Ben dünyadan ziyade kafasının içinde yaşayan bir insanım'' -Sabahattin Ali Gerçek hayatı okuduğumuz romanlar ve izlediğimiz filmler ile karıştırmaya başladık iyice.Sevemiyoruz arkadaşlar! Çünkü farkında olmadan kafamızda öyle rol-modeller üretmişiz ki tatmin etmiyor hiçbir şey. Sırf bu yüzden mutlu olamamaya başladık. Sahi okuduğumuz kitaplarda başından sonuna mutlu olan bir karakter var mıydı ?Yoktu. Çünkü biz kendimizi kürk mantolu madonna kitabının içinde bulmak istiyoruz. Beklentilerimiz yaşamak istediğimiz şeyler değişiyor. Üzüldüğümüz karakterlerin yerine kendimizi koyacak kadar vicdanlı olsak da, sonuç; genelde üzüyoruz. ''Önce sevgiyi anlayalım.'' -Şems Sevmeyi beceremiyoruz arkadaşlar. Sürekli bir şeyler yaşamak insana tecrübe kazandırmaz. Bırakın artık bu mahalle muhabbetlerini. Sevmek bir meslek değildir. Demirci miyiz lan biz işleyen demir pas tutsun. Çekiç vura vura öğrenilir ama kalp ata ata yorulur. Kısacası bir şeyleri fazla ya

Bahardı...

Her sabah aynı güne uyanıyor insan. ama hayatın öylesine garip bir yol haritası var ki; nereye gideceğini bilmediğin halde, o kapıya ulaştırıyor yine de seni. Ve ertesi gün olduğunda, düne bakıp anca görebiliyorsun nerelerden geçtiğini. Çünkü yaşanmamış birşeyi tahmin edebilirsin ancak, o da doğru çıkmaz zaten. Ama olmuş olan öyle midir ? Bilirsin en azından ne olmuş ne bitmiş. İşte yine o aynı sabahların birinde uyandı çocuk. Camdan dışarı baktığında gökyüzünün nasıl bir karamsarlık içerisinde olduğunu gördü. Dışarda bir kasvet, bir matem havası. Kaldırımların üstüne gölgeler çökmüş. Yere atılan izmarit bile yolun ortasında değil sinmiş bir köşeye. Sanki babası öldüğünden beri ağlayamamış, ama her an fırsatını bulsa gözyaşlarını koyverecek biri gibiydi bulutlar. Öylesine kara, öylesine acı... Bahar gelmemişti bir türlü kente. Ama kışta gitmişti. Mevsim beşinci bir mevsim oluvermişti adeta. Kısa kolla çıksan olmaz, kazak giysen olmaz dediğin havalar vardır ya onlardan biriydi işte

Cemal Abi'ye Açık Mektup

Resim
Sevgili Cemal Abi Ben doğmadan tam 7 ay önce ölmüşsün. Annem bana hamileyken ve okuma yazma bilmediği için senin şiirlerini okuyamamışken, babam anneme hiç şiir okumamışken üstelik, ölmüşsün.  Hiç bilmedin tabi,  tanımadığın bir kadının karnındaki o bebeğin, bir gün sevdiği kadınları senin şiirlerinle seveceğini. Öldüğüne üzülmüyorum. Senin devrin, senin arkadaşların hepsi güzel adamlardı. Yanındadırlar. Yaşıyor olsaydın  şimdi, instagram şairleri ile falan yarıştırmaya kalkarlardı seni. Ne gerek var? Orada Ahmet Kaya sazını çalarken, Sen Edip Cansever ile oturup, masaya geç kalan Orhan Veli’’yi ”acaba yine hangi huriye aşık oldu bu” diye çekiştiriyorsundur. -Yani umarım öyledir- Ben Şair olamadım. Estağfirullah! Bize anca ilk harfi olmak düşer. Benim elimden tek gelen rakı içerken bardağı havaya kaldırıp ”Tek y’li Süreya’ya” demektir. İnsanlara soy adını öğretiyorum elimden geldiğince. Hah bu arada, istediğin gibi ölmediğin için kusurumuza bakma. Bu dünyada zate

Akif Abi'nin Desert Rose ile İmtihanı

Resim
Bazı şarkıların anısı çoktur insan bünyesinde. Hele ki ergenlik zamanlarında o kadar şekilden şekile girersin ki, kendi kişiliğinle bile uyuşmayan şarkılar dinlersin. Yoksa insanın İsmail Yk dinlemesinin başka bir açıklaması olamaz… Eskiden çıktığım tüm kızlara ”desert rose” şarkısını armağan eder dururdum. Bilirsiniz Sting’in leziz bir şarkısıdır. O dönem aslında yaptığım en büyük hata bu şarkıyı herkese armağan etmemdi. Herkes dediğim de kimle konuşsak işte. Kime gözümüz değse, bir merhaba etsek aşık olduğumuz, sokağın başında, balkonun altında, çöp konteynerinin önünde beklediğimiz günlerdi. Ama siz benim gibi yapmayın. Her kıza farklı şarkı armağan etmelisiniz.Hayatınıza giren herkesin farklı bir anısı olsun sizde. Yoksa gecenin bir vakti gizli bir numaradan biri sana desert rose dinletirse düşünür durursun; ”lan Ayşe miydi arayan yoksa Fatma mı diye Desert Rose’yi neden dinliyordum ? Tamam ingilizceden zerre anlamam ve zaman için de sıkı bir Sting fanatiği olmuş olabil

Mecazen Büyümek

Resim
Meğerse hep kandırıldık; Bize çok geç öğrettiler ‘’mecaz’’ın anlamını, hep ağlatıldık. Öyle mecazen de değil; bildiğin gözyaşı, hem de en tuzlusundan. Evet ağlatıldık; Çünkü hiçbir şeyin adını düzgün koymadılar. Şimdi benim kurşun kalem tutan elimi kırsalar, kurşun atan elin tuttuğu elle bir midir? İyi ile kötüyü bir isimde toplamışlardı, mecazı bilmiyorduk kandırıldık.. Tükenmez kalem dediler büyük bir coşkuyla aldık. İçimizdeki binlerce sevinci nede olsa yarı yolda bırakmaz diye kalem, yazdık, yazdık, yazdık... Sonra bir baktık, hikayenin en güzel yerinde bitti kalem, ağladık. Evet kandırıldık; Göz göre göre onlarca umudu bağlattılar bir kalemin mürekkebine, aldatıldık. Sonra sevdik; Hem de öyle böyle değil; Kuran’a el bastık, yeminler ettik,çığlıklar attık, şiirler yazdık. Bir şarkı tutturduk dilimizde; sevdik sevdalandık kör düğümle bağlandık. Sevişmeyi denedik. İnandık. Hem de bütün kalbimizle. İçimizdeki bütün sevgi ve ihtirası birbirine karıştırarak, bütün hayatı bi

Pornografi Çılgınlığı

Resim
Özellikle son yıllarda yaşanan büyük bir sorunumuz var;   Ben artık evde televizyonu açmaya korkar oldum.Hatta internette bile dolaşmak istemiyorum. Klip izlemek istemiyorum. Bahis sitelerinde kupon yapmak istemiyorum. Duraklardaki bilboardlara bakmak istemiyorum. Gazeteyi açmak istemiyorum.  Çünkü sözleri duygusal olan bir şarkının klibini açtığımda tek gördüğüm çıplak, sevişen ya da erotik hareket yapan insanlar. Klipler pornografik, reklamlar pornografik. Yakında marketten çikolata almak için bile beli bir güzellikte olmak zorunda kalmazsak iyidir. Sırf bu yüzden artık kimse kimseyi, hatta kimse kendisini beğenmemeye başladı. Herkes tek tip güzellikte, tek tip vücutta olmaya çalışıyor. Son beş senedir açılan spor salonlarının sayısına bir bakın. Hiçbiri de sağlık için değildir. Boşanma artışlarındaki nedenlere bakın, çoğunun sorunları çok büyük değildir. Kafamı çevirdiğim her yerde izlediğim her şeyde kadın veya erkek bedenlerinin teşhirini görmekten sıkıldım. Cips reklam

-Bir Güzel Hoca(ydı)

Resim
Halil Serkan Öz’ü bilmeyeniniz var mı? Vardır elbet. Anlatayım. Niye mi? Çünkü hepimizin, büyük kahramanların gölgesinden geçtiğimizi bilmeye ihtiyacı var. Serkan Hoca, Yalova Termal Fen Lisesi’nde matematik öğretmeniydi. “Öğretmeniydi” diyorum, öldü çünkü! Kış mevsiminin bir kenara çekilip yerini çiçeklere bırakacağı zamandı. Nisan ayıydı… Öldüğünü birdenbire duyunca yüreğinize oturdu değil mi? Ölüm işte böyle acı bir şeydir; okurken bile insanın etine iğne batırır. İnsan, işte bu yüzden kendi vicdanı ile hesaplaşmasını ölümler üzerinden yapar. Halil Serkan Öz Tubitak ödüllü bir öğretmendi. Öğrencileriyle çok iyi anlaşan; güleç yüzlü ve eğitimin yalnızca müfredat denen dayatılmış kurallara bağlı olmadığını bilen ve bunu hayatında uygulayan bir öğretmen(di) geçmiş zaman ölümle sonuçlanınca, kip’ler; taşa dönüşüyor sanki.. Yalova Valisi, okul teftişine gittiğinde Serkan Hoca’nın kılık kıyafetiyle alakalı azarlamış öğrencilerinin önünde. Bakın belki bunda ne var diyeceksiniz.

farketmek -kısa bir öykü -

Dünya Öykü Günü'müz Kutlu Olsun.  Eski bir öykü'mü tekrardan paylaşıyorum ilknot:  öncelikle bu öykü hayatı farketmek isteyenler için yazılmıştır .... Dün gece atlattığı trafik kazasından sonra kendine söz verdi çocuk; artık hayatı daha farkederek yaşayacaktı. Çevresine daha çok dikkat edecekti... Aslında biraz dikkatli olabilseydi, arabanın motorundan günlerdir çıkan sesi farkedebilirdi. Ve farkettiğinde, dün gece araba aniden stop etmeyecek sonra da arkadan gelen araç ona vurmayacaktı. Neyse ki bir şeyi yoktu. Ama arabayı artık uzun süre kullanmayacaktı. Aylardan sonra ilk kez kapının önünde arabasını göremedi. Her gün gittiği işine şimdi nasıl gideceğinden de pek emin değildi bile. Sokağa çıkıp yavaşça yürümeye başladığında aslında sokağın ne kadar güzel olduğunu farketti. Karşı apartmanın balkonundaki çiçekler dikkatini çekti adamın. Ufak ufak saksıların içinde boy vermiş kırmızı, mavi ve değişik renklerdeki çiçeklerin adını merak etti. Kafasını yukarı doğru kald

Blogum Dergisi Şubat Sayısı

Blogum Dergisinin Şubat Sayısı'nda birçok güzel arkadaşın ve de benim bir yazım var. Okuyunuz okutunuz. Takipte kalınız efenim Yazımın adı: Kitaplara Kıymayın Efendiler

"Il Postino 1994"

Ünlü Şair Pablo Neruda ile bir Postacı arasında geçen konuşma... Bazen bu kadar kalitelli sözler sarfetmeniz için Postacı olmanız yeterlidir. Şair olmaya ne gerek... Neruda: Benim şiirimle kızı baştan çıkarmışsın. Postacı: Senin yazdığın şiirle kızı baştan çıkardığım doğru. Ama o şiir sana ait değil. Neruda: Benim yazdığım şiirin bana ait olmadığını mı söylüyorsun? Postacı: Evet. Şiir, yazana değil ihtiyacı olana aittir. Neruda: Bu demokratik fikrini takdir ettim doğrusu.

Yaşadığım En İlginç Deneyim Karanlık'ta Yemek ve Karanlık İşler

Resim
Uzun zamandır yapmak istediğim bir etkinliği Kıbrıs'tan gelen arkadaşım sayesinde gerçekleştirdim. Şimdi olayı daha kolay anlamanız için size ilk önce çok basit bir örnek vereyim. İlla ki izlediğiniz yabancı filmlerde, bilhassa romantik aşk filmlerinde görmüşsünüzdür; çiftler kapkaranlık bir odada birbirini hiç görmeden yemek yer, dans eder v.s. Onlara da gözlerinde gece görüş dürbünlü garsonlar hizmet eder. İşte bu aktivite İstanbul'un tam göbeğinde Galata' da yapılıyor. Galata kulesinin tam karşı sokağında '' karanlıkta yemek'' diye kocaman bir tabelası var. Herhangi bir gün oraya gidip Nuri Bey'den bilgi alabilir, bilgi alırken de ikram ettiği şaraptan içebilirsiniz. Lütfen iyi niyeti suistimal etmeyelim beleş şarap içmeye gitmeyelim :) Geçen gün gittiğim hayatımdaki en ilginç deneyimlerden biriydi karanlıkta yemek. Bu organizasyonda her hafta farklı bir konu işlenir. Örneğin geçenlerde 65 tane müzisyen birbirini hiç görmeden şarkı

Çemberimde Gül Oya

Sultan Makamı- Yeditepe İstanbul'dan sonra yeni baştan izlemeye başladığım diğer dizi de Çemberimde Gül Oya... Bu dizilerin kıymetini bilmek lazım.  Zaten Türkiye de kaç tane düzgün dizi yapıldı ki? Arada bir holivud dizilerini bir tarafa bırakıp bu ca'anım dizileri de izlemeli. Bende buradan her zaman ki gibi  paylaşacağım bir şeyler.  -Büyünce ne olucaksın -Bilmem -Okumaya devam et. Belki sen de güzel hikayeler anlatırsın insanlara. Bu günleri anlatırsın.. -Ama bu çok zor, ya unutursam? Çocukken yaşadıklarını hiçbir zaman unutmazsın. Çünkü hafızanın en temiz, en güçlü, o lduğu zamanlardır çocukluk... Büyüyünce bu günleri unutma! Kitapların yakıldığı, insanların fikirleriyle suçlandığı, bu günleri unutma.. unutma ki; anlatabilesin insanlara... Türkiye'yi sevmeyi anlat birilerine Birileri bunu hep yanlış anladı Ben gideyim.  Şimdi malum polis falan gelir ifade için.  B ugünlerde hapse girmek o kadar kolay ki, yeşil bir parka giymen yeterli

Nazım Hikmet 111 Yaşında - Blogum Seslendi-

Resim
Müzik Erkan Oğur- Fuad Albümünden- Dönüş Yolu Sürç-i Lisan Eylediysem Affola Bugün pazar. Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar. Ve ömrümde ilk defa gökyüzünün bu kadar benden uzak bu kadar mavi bu kadar geniş olduğuna şaşarak kımıldamadna durdum. Sonra saygıyla toprağa oturdum, dayadım sırtımı duvara. Bu anda ne düşmek dalgalara, bu anda ne kavga,ne hürriyet, ne karım. Toprak, güneş ve ben Bahtiyarım…

İçimden filmler geçiyor -Balat-

Resim
Dün sevdiğim bir abimin, ''gel rakı aldım içelim'' demesiyle o çek sevdiğim İstanbul'un en güzel yerlerinden birine gittim; Balat... Orada oturuyor bizim ahbap. Gece onda kaldım rakı içtik, o ben ve annesi... Trt müzik tam bir meyhane kanalına dönmüş. Yeni rakı sponsor olmalı o kanala. Hüseyin Turan, Emel Sayın, Trt sanatçıları derken epey güzel bir gece oldu benim için. Sonra sabah Elmas Teyze'nin kızarmış ekmek kokusu ve mahalledeki veletlerin,'' hazır yağmur yok çift kale maç yapalım'' gürültüsüyle uyandım. Kalan son adamın hangi takımda kalacağını hesaplamak için demoktatik yolu seçen afacanlar tekerlemeye başlamıştı; enene minene koyim nenene nenen pekmez kaynatmış deden... neyse devamını getirmeyeyim :) Kahvaltıdan sonra attım kendimi dışarıya. O soğuk sitelerin paralı insanlarının fotoğraf makinesini kaptıkları gibi mahelle sıcaklığını çekmeye çalışmalarına gülümsedim biraz. Düşündüm kim daha şanslıydı. Fotoğrafı yakalayan mı

Cemal Süreya Şiiri -blogum seslendi -

Resim
Sevgilim ben şimdi büyük bir kentte seni   düşünmekteyim    Elimde uçuk bir mavi kalem cebimde iki   paket sigara    Hayatımız geçiyor gözlerimin önünden    Çıkıp gitmelerimiz,su   içmelerimiz,öpüştüklerimiz   "Ağlarım akıma geldikçe gülüştüklerimiz"   Çiçekler,çiçekler.su verdim bu sabah   çiçeklere   O gülün yüzün gülmüyor sensiz   O köklensin diye penerede suya koyduğun   devebatanı    Hepten hüzünlü bu günlerde   Gür ve çoşkun bir gün ışığı dadanmış   pencereye   masada tabaklar neşesiz ,koridor ıssız    Banyoda havlular yalnız    Mutfak dersen derbeder ve pis    Çiti orda duruyor,ekmek kutusu boş    vantilatör soluksuz, halılar tozlu    Giysilerim gardolapta ve şurda burda    Memo'nun oyuncak sepeti uykularda    Mavi gece lambası hevessiz    Kapı diyor ki açın beni kapayın beni   Perdeler gömlek değiştiren yılanlar gibi    Radyo desen sessiz    tabure sandelyelerden çekiniyor    Küçük oda karanlık ve ıssız   Herşey seni bekliyor her şey gelmeni    İçeri girm

Aslında olması gereken

Resim

Sinemada yapmayın şöyle!

Resim
Bugün  Tolga  ile tüm doğa şartlarını görmezden gelerek Cem Yılmaz'ın yeni stand up show-ı sinemasını izlemeye gittik. Malum hava soğuk, son zamanlarda işsizim falan epey bir canım sıkılmıştı. Allah'tan acaba izlediğimiz şey iyi mi olur kötü mü olur düşüncemiz yoktu. Çünkü CemYılmaz yahu bu tabi ki iyidir diye düşünüyordum. Haklı da çıktım. Bilet parasını sonuna kadar haketmiş Helal olsun. Hafta içi gündüz olduğu halde kuyruk vardı gişede.Adam uyanık abi ne gidicem dedi tek tek para toplucam. Yaptı gösterisini verdi sinema salonlarına yeni bir akım başlattı. Ben çok beğendim umarım bokunu çıkarmaz kimse. Bir de Bakırköy hep böyle kal olur mu ? Böyle sakin, az kalabalık iyiydin ya. Ama Cem Yılmaz'a gülerken bir yandan da milleti süzdüm biraz ve yine o görüntülerle karşılaştım sinemada Bknz; Yahu bir kere bu kadar sessiz olunması gereken bir ortamda neden en çok gürültü çıkaran yiyecek tüketiliyor. Patlamış Mısırdan bahsediyorum evet! Hart hurt hart hurt dibimde.

Don Kişot'ın ölümü- Blog'um Seslendi

( Arkadaşlar merhaba. Artık Ben de blogum seslendi kampanyasına destek vermek amacıyla elimden geldiğince seslendireceğim. ) Gündüzün en işlek caddelerinden birinde, hayata bakıyorum şimdi. Vitrinlerdeki indirim yazısını ne zamandır benim hayatım için bir önemi olmadığını düşünüyorum. Tabi neden bu kadar saçma şeyler düşündüğümü de düşünüyorum ama o konuya sonra da gelebiiriz. İnsan hayalleri olmadan yaşar mı? Bu sorunun cevabı en güzel romanlarda saklı aslında. Bilincimiz yerine geldiğinden beri uzun ve kısa vadeli hayaller kurup duruyoruz. Çocukken bir gofretin hayali, ergenlikte yaşanılacak sevişmenin hayali, sonra para kazanma hayali, okuma hayali, iyi bir meslek sahibi olma hayali, iyi bir hayat kurma hayali, çocuk hayali... Neden uzun zamandır hayal kurmadığımı düşünüyorum bu aralar. Neden hep böyle (u)umutsuz olduğumu. Hatta blogun adını bile değiştirmeyi düşünüyorum sırf hayatımda bir değişiklik olsun diye. Ne bileyim ''fakir edebiyatı'' falan mı yapsam diy

Cam parçası

Aslında kimi zaman yalın ayak koşacak kadar çok seviyorum hayatı. Kaldırımı hissedeyim diyorum. Soğuk mu yoksa sıcak mı? Yoksa adını nerden aldığını hala kestiremediğim o garip kelime; ılık m ? Yürüyorum sonra, yürüyorum, yürüyorum... Yürümelerim zaten hiç bitmiyor benim. Sonra yerde ki bir cam parçası ayağıma batınca bütün işler değişiyor. Oysa ki çöpçüler görevini yapmış ve geceden temizlemişti yolları. yine de biri geliyor, sırf birileri acı çeksin diye atıyor işte o camı yere. Ne zaman ki artık her şeyin yoluna gireceğini düşünen biri, -ya da onu geçelim- ne zaman ki hiç bir şeyin yoluna girmemesinden bıkmış biri o cam'a basıyor, işte her şey yine kan kırmızı oluyor. üstadım insanın gerçeği görmesi için illa ki acı mı çekmesi gerekiyor ?