farketmek -kısa bir öykü -

Dünya Öykü Günü'müz Kutlu Olsun. 

Eski bir öykü'mü tekrardan paylaşıyorum
ilknot: öncelikle bu öykü hayatı farketmek isteyenler için yazılmıştır

....
Dün gece atlattığı trafik kazasından sonra kendine söz verdi çocuk; artık hayatı daha farkederek yaşayacaktı. Çevresine daha çok dikkat edecekti...

Aslında biraz dikkatli olabilseydi, arabanın motorundan günlerdir çıkan sesi farkedebilirdi. Ve farkettiğinde, dün gece araba aniden stop etmeyecek sonra da arkadan gelen araç ona vurmayacaktı. Neyse ki bir şeyi yoktu. Ama arabayı artık uzun süre kullanmayacaktı.

Aylardan sonra ilk kez kapının önünde arabasını göremedi. Her gün gittiği işine şimdi nasıl gideceğinden de pek emin değildi bile. Sokağa çıkıp yavaşça yürümeye başladığında aslında sokağın ne kadar güzel olduğunu farketti. Karşı apartmanın balkonundaki çiçekler dikkatini çekti adamın. Ufak ufak saksıların içinde boy vermiş kırmızı, mavi ve değişik renklerdeki çiçeklerin adını merak etti.

Kafasını yukarı doğru kaldırıp etrafındaki binaları çözmeye çalıştı adam. Boyalarına, camlarına, duvardaki çıtlaklara dek inceledi. Sonra karşı apartmanın camındaki kızla gözgöze geldi. Kız çok güzeldi. Aylardır her sabah adam gittiğinde kız ona bakıyor ama, adam arabanın camından kafasını kaldırıp bir kere bile etrafına bakmadığı için farketmemişti bile. Oysa ki kız onun evden çıktığı saati, dakikayı, saniyeyi bile ezberlemişti. Zaten adamın yapabildiği tek düzgün şey, tekdüzelikti...

Adam kıza baktı, kız adama baktı.. gözlerini aradaki mesafeye rağmen ayırmadılar birbirlerinden. Oysa ki aradaki mesafe gözlerini görmeyi bile engelliyordu. Sadece yüzleri... evet, evet sadece birbirlerinin yüzlerini görebiliyorlardı. Ama olsun. Emindi ki gözleri de güzeldi...

Adam bir an düşündü. Sağına soluna baktı. Daha neler kaçırmıştı kim bilir. Bu evi buraya ne zaman yaptılar diye sordu kendine. En son hatırladığında arsaydı burası.’’ Zaman bu kadar çabuk mu geçiyor yoksa ben mi çok yavaş yaşıyorum’’ diye sordu kendine. ‘’Kim bilir daha neleri görmüyorum’’ dedi.

Sokaktan çıktığında her akşam ekmek aldığı Şeref abinin bakkalından bir paket sigara istedi. Her gün mutlaka uğrar ama aalcağını alır giderdi marketten. İlk defa Şeref abinin yüzüne baktı o gün.- Şeref Abinin gözlerinin altı torbalı, kocaman gözlük takmış, yüzünün sol tarafında ince bir ameliyat izi...- ‘’ kim bilir neden var bu iz’’ diye düşündü. Ama soramadı adama. Ne zamandır gelip gittiği bu dükkandaki adamın adının Şeref olduğunu bile o an öğrendi. ‘’Abi kusura bakma hep gelip gidiyorum, selam dahi vermiyorum. Selim benim adım ‘’ dedi. .’’ Ben de Şeref’’ diye karşılık verdi adam.

Mutluydu adam. İyi ki yapmışım o kazayı diye geçirdi içinden. Sokağın köşesinde selpak satan çocuğa baktı. Ne kadar da ufaktı. Ne kadar güzel gözleri vardı çocuğun. İri kahverengi badem gibi gözleri vardı çocuğun. Kim bilir belki 8, belki 10 yaşındaydı. Gözlerinin içine baktı adam çocuğun ve cebinden bozuk bir para çıkarıp bir tane selpak aldı çocuktan. Çocuğun gözlerinin içinde hüzün vardı. Eliyle saçlarını okşadı. Yumuşacıktı saçları. İçine ne olduğunu kestiremediği garip bir duygu çöktü adamın. ‘’ adın ne senin yakışıklı’’ diye sordu. ‘’ murat abi benim adım‘’ diye karşılık verdi çocuk. ‘’ murat, murat diye kelimeyi azında bir sakız gibi bir o yana bir bu yana geceledi adam. hecelemedi, geceledi. çünkü bir gece gibi çöktü üstüne o kelime. Gözleriyle gözlerine bakıyor ama gözlerini görmüyordu artık çocuğun. Murat diye gevelerken uzakta, köydeki kardeşini düşündü. Kaç zamandır aramıyordu ailesini. Kim bilir neler yapıyorlar dedi. Çocuğun yanından uzaklaşırken bir daha arksını döndü ve çocuğa baktı.İnsan bu yaşta niye çalıştırılır diye düşündü.

Tramvaya bindiğinde boş bir koltuk buabildiğine sevindi. Yorulmuştu adam. Eviyle durak arasında bayağı bir mesafe vardı. Birkaç durak sonra yan tarafına bir adamla bir kız dikildi. Kızın parfüm kokusunu alana kadar camdan dışarı bakıp, dükkanların isimlerini okuyordu. Meğerse ne acayip dükkanlar çılmış diye düşündü. Parfüm kokusuyla başını yana çevrdiğinde, kızın adama sarılmış bir şekilde ayakta yolculuk yapmaktan aslında ne kadar da mutlu olduğunu gördü. Sonra içinden ‘’ güzel ablacım şimdi bu rahat rahat oturarak gittiğim koltuğu sana vermek isterdim ama, hani sarılmışsın ya yanındaki erkeğe ilk ani frende düşmemek için, şimdi kalkıp sana yer versem; bu anı bozsam; sevap değil, günah işlerim’’ dedi.

Artık dudağının yanında yeni bir çizgi vardı adamın. Tebessümdü adı....



emrah ateş
mart 2011- sefaköy

Yorumlar

  1. Sevgili Emrahım !
    Çok çokk güzel anlatmışsın farkındalığı. Aslında tek başına tek düzelikte değilde kocaman bir organizma içinde yaşadığımızı ve bu canlı dokunun güzelliklerini.
    Tek düzelikte kuruyan içimiz çoklukta yeşeriyor, hissediyor, farkına varıyor kendisinin ve çevresindekilerin.
    Sevgiler....

    YanıtlaSil
  2. Güzel bir yazı eline sağlık severek okudum....
    <:))

    YanıtlaSil
  3. ali ikizkaya özlendin bilesin babo
    teşekkür ederim mayricim sağolasın okuduğun için

    YanıtlaSil
  4. :) tramvaylar, orda daha ne hikayeler çıkaaarr ne hikayeler, farketmeye devam et emrah ;)

    YanıtlaSil
  5. Tekneloji,batılılaşma sözde hayatımızı kolaylaştırıyor lâkin tam aksine tek yapabildiğimiz sadece "bakmak" , "görmek" değil.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. delikanlı gibi söyle yazıyı okudun mu :D

      Sil
    2. dal yaprak! ben bu yazını daha öncede okumuştum şimdide okudum , senin önyargını zikeyim :D

      Sil
    3. Heh okumasam öyle derdim :d

      Sil
  6. Kim bilir bizde neleri görmüyoruz, fark edemiyoruz.

    YanıtlaSil
  7. aynen katılıyorum.. paylaşımınız için teşekkürler..

    YanıtlaSil
  8. aga motorsikleti buyüzden de çok seviyorum hatun sarılacak arkadan hahahaha fark etmediğimiz çok şey var ! Blogda bişiler var bi göz at ;)

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Biliyorum Sana Giden Bütün Yollar Kapalı

Orhan Veli'nin ölümü ve mezarı

Dünyanın bilinen ilk şiiri